GEZGİN
mk  
  Ana Sayfa
  TEFSİR
  FİLİSTİN
  makaleler
  => GELİN KARDEŞ OLALIM
  => Yarınsız umutlar
  => cennet,mi istiyoruz?
  => İNFAK
  => KİBİR
  => EVLENME& HİMAYE
  => ÖRTÜNME
  => O``FİLİSTİN
  => YOZLAŞMA
  => KURBAN
  => islamın hareket metodu
  => buhari & müslimde iman
  => Bir Tevhid eylemi Namaz
  => hasan el benna
  => Ali Küçük
  => Ahmet Varol
  => Abdullah Bingazi
  => Saıd Havva
  => Allah'ın nişanelerine hürmet etmek
  => KUR,ANI DOGRU ANLAMAK
  HARITA
  KUR'AN
  irtibat
  ziyaretci defteri
  ders
  vidio
  çeçenistanda rus vahşeti
  çeçenistan
hasan el benna
Hasan el BENNA
Maddeciliğin İslam Dünyasına Girişi

Avrupalılar bu maddeci hayatın yıkıcı prensiplerini ve öl­dürücü tohumlarını kötü talihlerinin kendilerini Avrupalıla­rın eline düşürdüğü ve ellerinin uzandığı bütün İslam ülkele­rine yaymaya çalıştılar. Öte yandan düzen sağlayıcı unsurla­rı, kuvvet kazandıran yolları, ilim, kültür ve sanayiyi, velha­sıl faydalı tüm metodları bu milletlerden gizlediler.Açtıkları bu sosyal savaşta milletlerinin tüm siyasi dehala­rını ve askeri uzmanlarını görevlendirdiler. Tabiatıyla niha­yet arzuladıklarını gerçekleştirdiler.

 

Müslüman ülkelerdeki önde gelen şahsiyetleri, kendilerin­den borç almaya ve kendileriyle birlikte çalışmaya ikna etti­ler. Borç bulma yollarını onlara kolaylaştırdılar ve bu işin getireceği sonuçları onun gözüne önemsiz gösterdiler. Böylelikle borç verdikleri ülkeye ekonomik müdahale hakkına sahib ol­dular. Sahibi oldukları paralar, bankalar ve şirketler aracılı­ğıyla bu ülkelere daldılar. Ekonomik hayatın çarkını diledik­leri gibi çevirmeye başladılar. Yerli ahaliye hiç bir pay vermek­sizin aşırı karlar ve korkunç servetler elde ettiler.

 

Bunun ardından idare, yargı ve eğitim sisteminin temel pren­siplerini değiştirme imkanı buldular. Tüm İslam ülkelerinde­ki siyasi, kanuni ve kültürel hayatı bizzat kendi renkleriyle boyadılar. Yarı giyinik çıplak kadınlarını, içkilerini, tiyatro­larını, danslarını, eğlencelerini, hikayelerini, gazetelerini, ro­manlarını, masallarını, iğrenç ve delice tüm adetlerini bu ül­kelere soktular. Kendi ülkelerinde serbest bırakmadıkları suç­ları burada serbest bıraktılar. Bu iğrenç gürültüleri, günaha çağıran ve fesatla dolup taşan bu hayatı aldatılmış zengin müslümanların ve idarede söz sahibi olan kişilerin gözlerine hoş gösterdiler.

 

Onlar bununla da yetinmediler. İslam ülkelerinin bağrın­da, müslümanların çocuklarının kalbine şüphe ve dinsizlik eken kolejler, sosyal ve fen fakülteleri açtılar. Onlara, kendi­lerini nasıl küçümseyeceklerini, dinlerine ve vatanlarına na­sıl hakaret edeceklerini, kendi öz kültür ve inançlarından na­sıl kopacaklarını, batılı olan her şeye nasıl hayran olacakla­rını ve Avrupalılarda görülen herhangi bir hareketin bu ha­yatta uyulması gereken en üstün örnek olduğuna nasıl ina­nacaklarını öğrettiler. Bu okullar yalnızca üst tabakanın ço­cuklarıyla meşgul oldu ve onların üzerinde ısrarla durdu. Bu tabaka hakim ve idareci tabakaydı. Kısa bir zaman sonra da bu ümmetin ve milletlerin işlerinin idaresini onların çocuk­ları ele alacaktı. Bu okullar, çocukların tam anlamıyla iste­dikleri kalıba bürünmesini sağlamadığında ise onları Avrupaya yollayarak eksiklerini tamamlattılar.

 

Bu sistemli ve korkunç sosyal savaş son derece büyük bir başarıyla sonuçlandı. Bu savaş izleri nefisleri bağımlı kılan, kalplere yapışan, ömrü uzun ve izleri derin bir savaştı. İşte bu nedenle bu tip savaş askeri savaştan da siyasi savaştan da kat kat daha tehlikeliydi.

 

İslam ülkelerinden bazılarında bu Avrupa medeniyyetine olan hayranlık öylesine arttı ve üzerlerindeki İslami izlere olan nefret öylesine çoğaldı ki onlardan birisi İslam devleti olmadığını ilan etti. Her alanda Avrupa devletlerine tabi olmaya başladı.

 

Afgan meliki Emanullah Han bu uğurda öylesine gayret gösterdi ki, nihayet bu iğrenç çabaları tahtının yıkılmasına yol açtı.Bu taklitçi ruh Mısırda öylesine çoğaldı ki nihayet Mısırlı idarecilerden birisi: "İlerleyebilmek için, hayrıyla, şerriyle, tat­lısıyla, acısıyla, sevdiğiyle, nefret ettiğiyle, hoş taraflarıyla ve ayıplarıyla bu Avrupa medeniyyetinin tüm yönlerini taklid et­mekten başka çıkar yol yoktur." diyebilecek kadar ileri gitti.

Bu ruh, sürat ve kuvvetle Mısırdan harekete geçti, çevre­sindeki ülkeleri hep etkisi altına aldı, tâ Fas'a kadar uzandı. Bununla da kalmadı, mukaddes ilkelerin anavatanı olan Hi­cazı dört bir yandan kuşattı.

 

Bu maddeci medeniyyetin tesirine ve maddenin yıkıcı et­kilerine göre İslam ülkelerini üç kısma ayırmamız müm­kündür.

 

1.  Avrupa medeniyyetinin tesirinin olabileceği en son nok­taya geldiği, kalplere ve duygulara yerleştiği, kanunlara olduğu gibi sosyal yaşama da yayıldığı ülkeler. Türkiye ve Mısır bunlardandır. Bu ülkelerde İslami fikrin son kırıntıları da sosyal hayatın tüm alanlarından uzaklaştırıldılar. İslami fikir, mescidlerin, zaviyelerin, tekke ve zikir meclislerinin köşelerine sürüldü.

2.  Avrupa medeniyyetinin kanunlarını ve resmi çevrelerini etkilediği, ancak insanlarının kalbine erişemediği ülkeler. İran, Fas ve diğer Kuzey Afrika ülkeleri gibi.

 

3.  Avrupa medeniyyetinin seçkin bir zümreden ve idarecilerden başka kimseyi etkilemediği, halk tabanında destek bu­lamadığı ülkeler. Suriye, İrak, Hicaz, Arap yarımadasındaki bazı emirlikler ve diğer İslam ülkeleri...

 

Bununla beraber dalga şu ana kadar ulaşamadığı kişi, sı­nıf ve toplumlara doğru yıldırım hızıyla ilerlemektedir. İslamın düşmanları müslümanların önde gelenlerini aldatmaya, onların gözlerinin önüne İslami olduğundan başka, akaid, ibadet ve ahlaktan ibaret, sihirbazlık, hurafecilik ve saçma sapan şeylerle dolu bir din olarak gösterecek sahte perdeler indirdiler.

Müslümanların bilgisizlikleri bu aldatmacaların başarılı ol­masına yardım etti. Müslümanlar dinlerinin hakikatini bil­miyorlardı. Bu nedenle bir çoğu batılıların getirdiği dinleri hakkındaki bu tasviri kabul ettiler ve bu düşünceyi gönül ra­hatlığıyla benimsediler.

 

Bu durumları uzun süre devam etti. İçlerinden birisinin İslamın mükemmel bir sosyal hayat dü­zeni olduğunu ve hayatın tüm problemlerine çözümler getir­diğini anlaması için uzun zamanlar geçmesi gerekti.

 

Bütün bu alanlardan sonra diyebiliriz ki batı medeniyyeti maddeci ilkeleriyle İslamın ruh ve maddeyi bir arada değer­lendiren ilkelerine karşı bizzat kendi topraklarında açtığı sos­yal savaşta son derece başarılı olmuştur. Bu savaşta, siyasi ve askeri alanlarda başarılı oldukları gibi müslümanların nefis­leri, ruhları, akaidleri ve akılları alanında da başarılı olmuş­lardır. Bu durum bizi şaşkınlığa düşürmektedir. Çünkü ha­yatın alanları birbirinden ayrılmazlar. Birinde güçlü olan her alanda güçlü olur. Birinde zayıf düşen ise her alanda zayıf düşer.

 

"Biz bu (zafer ve yenilgi) günlerini insanlar arasında (sı­rayla) değiştiririz." (Ali İmran, 3/140)

 

İslamın prensip ve öğretileri, bugüne dek hayırlarla dolu, hayatın en cazibeli sistemi ve insanlığı güzellik ve çekiciliğiy­le hayran kılacak görünümünü nasıl korumuşsa bu günden sonra da koruyacaktır. Çünkü o hak sistemdir. İnsani hayat o olmaksızın dengeli ve olgun bir şekilde asla kurulamıyacaktır. Çünkü bu sistem Allah’ın eseridir ve O'nun korumasındadır.

 

"Bu zikri (uyarıyı, sistemi, Kuranı) biz indirdik ve onu biz koruyacağız." (Hicr, 15/9)

 

"İnkar edenlerin hoşuna gitmese de Allah nurunu mutlaka tamamlayacaktır." (Tevbe, 9/32)

Düşmanların siyasi saldırıları, nasıl ki milli duyguların uya­nışını sağlamışsa sosyal saldırılar da İslami fikrin yeniden can­lanmasını sağlamıştır. Her taraftan İslama dönmeyi isteyen, İslamın hükümlerini öğrenmeyi ve tatbik etmeyi arzulayan ses­ler yükselmektedir.

Bu maddeci medeniyyetin bizzat kurucularının başına yı­kılacağı günler pek yakındır. O zaman bu insanlar ruhi açlı­ğın acısını iyice hissedecekler, bu acı kalplerini ve ruhlarını yakacak, bu açlığı giderecek gıda ve şifayı bu kitabın ilkele­rinden başka yerde bulamayacaklar.

 

"Ey insanlar size, kalbinizdeki (hastalıkların tedavisi) için Rabbinizden bir öğüt, bir hidayet kaynağı ve müminler için bir rahmet geldi."

 

"Deki: (Ey Resulüm) bu Allah (c.c.)'ın bir ikramı ve rah­metidir. Müminler bununla sevinsinler. Bu onların (diğer in­sanların) topladıklarından daha hayırlıdır." (Yunus, 10/57-58)

 

mk  
   
Bugün 15 ziyaretçi (16 klik) kişi burdaydı!
Bu web sitesi ücretsiz olarak Bedava-Sitem.com ile oluşturulmuştur. Siz de kendi web sitenizi kurmak ister misiniz?
Ücretsiz kaydol